Ertuğrul Oğuz Fırat'ı kaybettik. Düşüncelerini yaşatmak için neler yapıyoruz?

"Merhume Hatice ve merhum Sait FIRAT’ın oğlu, merhume Nevide Türkan DOĞUŞ’un kardeşi, FIRAT ailesinin değerli büyüğü, sayın Mehmet BÖRCEK’in can yoldaşı, değerli hocamız; bağdar (besteci), ressam, yazar, ozan, emekli yargıç ERTUĞRUL OĞUZ FIRAT 16 Ekim 2014 tarihinde vefat etmiştir." 

Bu haberi aldığımda, pek çok arkadaşım, meslektaşım gibi benim de kalbim buz kesildi. Sanki umutsuzluk ortamında yaşarken umutsuzluğun, cesaretsizliğin giremediği bir adada olmaktı Ertuğrul hocanın yanında olmak. Aynı ülkede nefes aldığımızı bilmek bile güç veriyordu. Çevresine cesaret aşılayan bir komutan gibi. Savaşı; aydınlık.


Hepimize emanetleri var.

Mesela, dünyayı takip etmenin yanısıra, kendi içimizdeki birikimden çıkan "yeni"yi izlemek.

Korkmamak. Bizden sonra gelen kuşaklara da bunu aşılamak. Birbirimize destek olmak.

Kullandığımız dili bilinçli kullanmak, köklerimizden kopmamak, bunu müzik yaşantımıza da dahil etmek,

Dik durmak. İdeallerimizden vazgeçmemek.

Mesela "Umursanmamış" kitabı; her müzisyenin defalarca okuması gereken yazılarla dolu.
Kendi yüzüm de dahil, yüzleri görebiliyorum.. artık çok yorgunuz okumak için. Zaten eve yorgun argın dönüyoruz... Aslında sebebini de hepimiz biliyoruz; çoğunlukla mutsuz, ideallerimizden uzaklaşmış; dolayısıyla heyecandan yoksunuz. Oysa EOF yazılarını okumaya başlar başlamaz müzik ve yenilik tutkusu hissediliyor. Bulaşıyor insana.

Üşenmeyelim, açalım kitaptan bir yazısını? Olmaz mı? Sonra birbirimize aktaralım?

Bu yazıyı okuyanların çoğunluğunun E.O.Fırat'ı tanıyan kişiler olduğunu varsayarak diyorum ki, hepimiz ödevlerimizi yazalım; panomuza asalım. Paylaşalım birbirimizle. Günümüzde çağdaş müzik alanında bir adım atmak, ağır bir tipi altında yürümek gibi. Bir olmak gerek.

Ben çok yorgun hissediyorum çok zaman. Özellikle hocalarımızın yorulmadıklarını, yorgunluklarını bize göstermediklerini hatırladıkça, daha da eziliyorum. Yetersiz hissediyorum açıkçası. Bu satırları yazarken, dün kaybettiğimiz (15 Ekim 2017) Erdoğan Okyay hocamızın cenazesine katılmak üzereyim. Yine dün Muammer Sun hocamızın 86. yaşını kutladık. Gözlerinden ışık çıkan, bu ışıkla binleri aydınlatan bir kuşağa yetiştik bizler. O ışık elbet Mustafa Kemal'den geliyordu.
Layık olmak istiyorum. Sorguluyorum.

İşte böyle zamanlarda o coşku dolu günleri hatırlamaktan başka ilaç yok.

Cumartesi dinletilerinden çıkarken, Ertuğrul hocanın evinden ayrılırken nasıl hissettiğimizi hatırlamak gerek diyorum kendime. Her seferinde ışık dolu, umut ve enerji depolamış olarak çıktım ben. Meslektaşlarıma, arkadaşlarıma sorsam; siz de öyle değil miydiniz? Aslında o enerjinin kaynağı hala zihinlerimizde yaşıyor.

Çiğdem Aytepe, Hande Orhan, Ahu Köksal (yıl 2003-4 olmalı).

Hocamızın vasiyeti olan "Öncü Sanatı Koruma Derneği" bahsettiğim ağır tipiye rağmen yürüyor. Ağır, fakat sağlam adımlarla. Gücünüz varsa gelin, katılın; beraber üretelim.

Yapacak çok iş var!

(Ertuğrul Oğuz Fırat'ı ilk kez tanıyacaksanız, doğrudan EOF web sayfasını inceleyebilirsiniz, "Öncü Sanatı Koruma Derneği" ne destek olabilirsiniz. "Umursanmamış" yazıları okuyabilirsiniz. )

Teşekkür ederim.

Ben bugünün anısına; kendi emanetim olan  ""Ertuğrul Oğuz Fırat - Irsal Senfoni ve Tarihçesi"ni paylaşmak istiyorum.

Saygılarımla,
Çiğdem Aytepe

Yorumlar