AHMED ADNAN SAYGUN’UN
“KORO ve ORKESTRA” YAPITLARI
Sempozyumda sunulmuş bildiri metnidir.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Çiğdem Aytepe
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Çiğdem Aytepe
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Araştırma Görevlisi
A.Adnan Saygun’un Koro ve Orkestra için yazdığı
yapıtları şöyledir:
- op.5 Manastır Türküsü (1933-Büyük orkestra ve koro için)
- op.19 Eski Üslupta Kantat (1941-Orkestra, STB solistler ve koro için)
- op.26 Yunus Emre Oratoryosu (1943-Orkestra, SATB solistler ve koro için)
- op.67 Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan (1982-Orkestra, SATB solistler ve koro için)
Eserlerin Ortak Özellikleri
Adnan
Saygun’un koro ve orkestra yapıtlarına genel olarak baktığımızda, op.5 Manastır
Türküsü dışındaki yapıtlarının, yapı olarak birbirine çok benzediği ve aynı
anlayışın ürünleri olduğu görülmektedir. Bu üç eser arasındaki en temel
ortaklık, bestecinin Anadolu’ya ve ulusuna olan bağlılığını yansıtmalarıdır. Üç
eser de karanlıktan aydınlığa kavuşma, güçlükler, kavgalar sonucunda huzura,
mutluluğa erme kurgusu üzerine yapılandırılmıştır.
Saygun bu
eserlerini anlatı şeklinde, Oratoryo ve benzeri form yapılarında bestelemiştir.
Oratoryolar, konser biçiminde sahnelenen, dekorsuz, kostümsüz operalardır.
Oratoryolarda konunun içeriği görsel olarak verilmediğinden sözlü anlatım operaya
göre daha fazla ön plandadır ve dinleyenler konuyu hayal dünyalarında görsel olarak
canlandırmaya çağrılırlar. Bu noktada, Oratoryo ve Kantat formları, anlatımcı
yapılarıyla, Saygun’u ulaşmak istediği sonuca götüren formlar olmuşlardır.
Oratoryo
türünün sözlü anlatıma ağırlık veren bu yapısı, koronun da, bu form içinde
yoğun bir şekilde yer almasını gerekli kılmıştır. C.Sachs’a göre “Oratoryolarda
gerçek yük koro üzerindedir. Koro, köşeli ritimli, az kontrapuntlu bir deyişle
tıpkı Yunan tragedyasında olduğu gibi “asıl dinleyici” kişiliğindedir.”(1) Oratoryo ve benzeri formlarda
koronun varlığı gerçekten önemlidir çünkü ahlaki bir mesaj verilirken veya bir
konu anlatılırken metni bir kişinin söylemesi birey olarak konuşma sayılırken, koronun
metni söylemesi, birleşmiş bir toplumun konuşmasıdır. Burada koronun üstlendiği
çok önemli rol; halkın temsil edilmesi, toplumun düşüncelerinin ifade
edilmesidir.
Saygun’un
incelediğimiz yapıtlarında koroyu kullanışı, geleneksel oratoryolardaki koro
kullanımı ile benzerlikler taşır. Bu eserlerdeki koro yazısında daha çok
homofonik, koral yazı egemendir. Pek çok yerde polifonik çizgiler olsa da, bu
çizgiler kısa bir süre içinde dikey çoksesliliğe katılmaktadırlar. “Yunus Emre
Oratoryosu” ile “Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan”da Saygun, zihnindeki kurgu ile
sözlerin uyuşması için uzun süre sadece sözler üzerinde çalışmıştır. Sözlü
ifadenin bu denli önem taşıdığı bu eserlerde Saygun koro partilerini bu sözleri
açık biçimde yansıtacak şekilde yazmıştır. Özellikle “Atatürk’e ve Anadolu’ya
Destan”da yer alan koro yazısı çoğunlukla, sözlerle bağlantılı olarak ritmiktir
ve koro partilerinde daha çok reçitatif benzeri çizgiler egemendir. “Yunus
Emre”deki koro yazısında ise, homofonik ve polifonik bölümler daha dengelidir
ve koro partileri genel olarak ezgisel çizgilerden kuruludur.
Saygun’un “koro
ve orkestra” yapıtlarının bir diğer özelliği de, eserlerin müzik dili
bakımından birbirlerinden oldukça farklı oluşlarıdır. “Manastır Türküsü”, Saygun’un
ilk dönemlerindeki pentatonizm düşüncesi ile, türkünün kendinden kaynaklanan doğal
bir çokseslendirme anlayışının harmanlanarak işlendiği bir eserdir. “Eski Üslupta Kantat”, hem form, hem de armoni
bakımından barok tarzda yapılmış bir üslup çalışmasıdır. “Yunus Emre Oratoryosu”nda
daha çok modal renkler yer almakta, tasavvuf düşüncesini yansıtan ilahi veya
benzeri halk ezgilerinin işlenmiş olduğu görülmektedir. Son olarak “Atatürk’e
ve Anadolu’ya Destan”da Saygun’un son dönem yapıtlarında ulaştığı çok soyut bir
modalite anlayışı ve yoğun, karmaşık yapılı akorlar görülmektedir. Bu durum
bize, Saygun’un müzikal arayışlarını tüm bestecilik yaşamı boyunca sürdürdüğünü
ve kendini daima geliştirdiğini göstermektedir.
(1) Curt Sachs Kısa Dünya Musikisi Tarihi Çeviren:İlhan Usmanbaş, İstanbul 1965, Milli Eğitim Basımevi
Saygun’un koro ve orkestra yapıtlarına genel bir bakış
Op.5 Manastır Türküsü
Adnan Saygun,
op.5 Manastır Türküsünü Musıki Muallim Mektebi’nde kontrpuan öğretmeni olduğu
dönemde; 26 yaşında yazmıştır. Atatürk’ün en sevdiği türkülerden biri olarak
bilinen Manastır türküsünü, bestecinin kendine özgü, yalın bir dil ile işlediği
eser, 80’li yıllarda Hikmet Şimşek yönetiminde birkaç kez seslendirilmiş, ancak
bir daha seslendirilmediğinden günümüzde pek bilinmemektedir. Yapıtın el
yazmaları, C.S.O, Bilkent Saygun
Araştırma Merkezi ve H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı kütüphanelerinde yer
almaktadır.
Manastır
türküsü, Atatürk’ün doğup büyüdüğü, ilk gençlik çağını geçirdiği Rumeli
topraklarına aittir. Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Rumeli türkülerini ne kadar
çok sevdiğini şöyle anlatır: “…Mustafa Kemal, alaturka musikide makamları
ayırabilecek kadar bilgili; sesi mat, yavaş, tatlı ve cazibeli idi. Bilhassa
Rumeli Türkülerini söylerken derin ve onulmaz bir gurbet ve sıla acısı
gözlerinde yaşarırdı. O vatanı unutmaz, kaybettiğimiz Rumeli ve Makedonya
topraklarının kır kokularını alır gibi, su ve çıngırak seslerini duyar gibi
bakışları uzaklaşa uzaklaşa sislenir, bizim içinde olmadığımız hatıralar içine
karışır giderdi…”(2)
Adnan
Saygun’un, Atatürk’ün çok sevdiği bir türküyü ilk yapıtlarından birinde
işlemesi, O’nun Atatürk’e olan sonsuz sevgisi ve derin bağlılığının sadece
küçük bir göstergesidir. Saygun, Op.5’ten ayrı olarak Manastır Türküsü’nü, o
dönemde gerçekleştirdiği Türk Halk Müziği üzerine olan çalışmalarında da
incelemiş, daha sonra türküyü iki sesli koro için de bestelemiştir. Saygun’un,
iki sesli Manastır Türküsü, Halil Bedi Yönetken ile birlikte yazdıkları Lise
müzik kitabında, “Atatürk’ün çok sevdiği ve gençliğe bizzat öğrettiği
türkülerden biri” notu ile yer almaktadır.
Manastır
Türküsünün makamı, uşşak’tır. Ancak 1930’lu yıllarda yoğun bir şekilde Türk
halk müziği üzerine araştırmalar yapan Saygun, Manastır Türküsü’nü, o dönemde
pentatonik olarak değerlendirmektedir. Adnan Saygun, gerçekleştirdiği
çalışmalar sonucu 1934 yılında Atatürk’e sunduğu “Türk Musıkisi Hakkında
Rapor”unda Türk müziğinin pentatonik öğelerden
oluştuğu tezini öne sürmüş, 1936 yılında yayımlanan “Türk Halk Musıkisinde
Pentatonizm” başlıklı çalışmasında da, Türk halk türkülerini bu anlayışla çözümlediği
nota örnekleri kullanarak, bu tezini desteklemiştir. Saygun, bu örnekler
arasında incelediği Manastır Türküsü’nü, pentatonik olarak çözümlemiştir. Bu çalışmada “mi” ekseni üzerinde yazılıp, incelenen türkü, hem op.5 Manastır Türküsüne, hem de iki sesli koro için yazdığı manastır türküsüne temel oluşturmuş, her iki eser de, “mi” ekseni üzerinde yazılmıştır.
Saygun’un
çözümlemesinde türkü, son iki ölçüye kadar “mi-sol-la-si-re” pentatonik
dizisinden oluşmakta ve parça içinde geçen fa# ile do/do# sesleri, geçit ve
işleme notaları olarak sayılmaktadır. Son iki ölçü ise, “si-re-mi-fa#-la”
dizisinden oluşmaktadır. Yine bu çözümlemeye göre türkünün tonal merkezleri la
ve mi notalarıdır. Ezgide eksen la iken tonalite la’da; mi iken tonalite mi’de
sayılmaktadır: (3)
Adnan Saygun’un, Manastır Türküsü çözümlemesi
Adnan Saygun’un, Manastır Türküsü çözümlemesi
Op.5 Manastır
Türküsü’ndeki bazı yapılar, eserin bu görüşlerin etkisi altında yazıldığını göstermektedir.
Kısa bir eser
olan Manastır Türküsü, giriş ve ABA’dan oluşan, tek bölümlü bir yapıya
sahiptir. Eserin giriş kısmında, "Zil, davul, tef, tom-tom, darbuka ve
çıngırak”tan oluşan zengin bir vurma çalgılar grubu etkindir ve burada türkünün
ilk motif çekirdekleri olarak sol-la sesleri türkünün ritminde, hemen hemen tüm
partilerde dolaştırılarak işlenir. Giriş kısmında eksen ses olarak bas
partilerde “la” notasının uzadığını görülür. Saygun’un çözümlemesinde görüldüğü
gibi, türkünün ilk kısımlarında eksen ses, “la” olarak belirtilmiştir. “A”
bölümlerinde türkünün asıl hali işlenmiştir. Girişten sonra, koronun türküye
başlamasıyla gelen “A” kısmında vurma çalgılar susar ve koronun altında
yaylılarda yeni, yatay bir çizgi oluşur. Buradan itibaren bu bölümde, biri
uzayan sesler, diğeri ise dörtlü akorlarla zenginleştirilmiş bir kontrpuan
partisi olmak üzere koroya eşlik eden iki hat yer alır. Koro bir kere türküyü
söyledikten sonra bestecinin özgürce renklerle oynadığı “B” kısmı başlar. Bu
kısım, türkünün iki kez söylenişi arasında eserin tekdüze olmasını
engellemekte, kısa ezgi parçalarının ardı ardına farklı çalgılarda ve farklı
ton merkezlerinde gelişiyle, esere dinamik bir hava katmaktadır. Ayrıca bu
kısımda ezgileri oluşturan pentatonik bir iskelet iyice belirginleşmiş ve Saygun
yazısında oldukça sık görülen karcığar beşlisi yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
Eserdeki çokseslilik anlayışı temel olarak, türkünün kurulmuş olduğu diziye ait
seslerin kullanılmasıyla oluşmuştur. Saygun, 1936 yılında yayınlanan “Türk
Musıkisinin İnkişaf Yolu” başlıklı yazısında bu konuyla ilgili olarak;
“Türkülerimiz ancak kendi bünyelerinden çıkacak bir armoni ile hususiyetlerini
kaybetmezler.” (4) diyerek bu yöntemin gerekliliğini vurgulamıştır.
Op.5 Manastır
Türküsü’nde koroyu, kızlar ve erkekler olarak iki parti oluşturmaktadır. Eserde
türkü tek sesli olarak kullanılmış; Manastır Türküsü, herhangi bir süsleme veya
değişiklik olmaksızın, yalın bir şekilde koro partilerine aktarılmıştır.
Manastır türküsünün sözleri:
“Manastırın ortasında var bir
havuz, canım havuz
Dimtoka kızları hepsi de yavuz,
biz çalar oynarız.
Gideriz meyhaneye bir dolu bade
içer çakar oynarız”
(2) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, I. Cilt, s.216
(3) Adnan Saygun, “Türk Halk Musikisinde Pentatonism” s.12
(4) Emre Aracı, “Ahmed Adnan Saygun Doğu-Batı Arası Müzik Köprüsü” s. 99
(5) Emre Aracı, age, s. 110
Op.19 Eski Üslupta Kantat
Saygun’un 1941
yılında yazdığı Eski Üslupta Kantat, sekiz bölümden oluşmaktadır. Behçet Kemal
Çağlar’ın “Karanlıktan Aydınlığa” şiiri üzerine yazılan eserin konusu
Anadolu’nun Kurtuluş Savaşında çektiği acılar ve ulusal bağımsızlığın
kazanılmasıyla aydınlık günlere kavuşmasıdır. Saygun’un tecrübe kazanmak için
yazdığını söylediği (5)
Kantat, fikirsel içerik bakımından “Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan”ın,
yapısal bakımdan da “Yunus Emre Oratoryosu”nun öncüsü olarak oldukça önemli bir
yere sahiptir. Saygun’un en sık seslendirilen koro eserlerinden biri olan Eski
Üslupta Kantat barok stilde yazılmıştır. Bir yandan içerdiği reçitatif, arya ve
koral bölümlerindeki yapısal özellikleri ve orkestrasyonu ile barok kantat
formunun özelliklerini, diğer yandan da
“Karanlıktan Aydınlığa” şiirinin dramatik konusunu, başarılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Op.26 Yunus Emre Oratoryosu*
Saygun’un belki
de en çok tanınan eseri olan Yunus Emre Oratoryo’su, üç ana kısımda yer alan on üç bölümden oluşmaktadır.
Zengin Anadolu kültürünün önemli parçalarından biri olan tasavvuf düşüncesinin
işlendiği eserde, Yunus Emre’nin yaşam
ve ölüm üzerine duyduğu çelişkileri, Tanrı’ya kavuşma düşüncesi, ilahi sevgiyi
ararken çıktığı zorluk, sıkıntı ve imtihan dolu yolculuğu Saygun tarafından şiirsel
bir dille kurgulanarak anlatılmıştır.
*Yunus Emre
Oratoryosu’nun, Saygun’un en bilinen eserlerinden biri olması, notasına,
kayıtlarına, sözlerine rahatlıkla ulaşılabilir olması ve bu sempozyum
çerçevesinde ayrı bir bildiride incelenmesi nedeniyle, bu bildiride Saygun’un
diğer”koro-orkestra” yapıtları üzerinde ayrıntılı olarak çalışılmıştır.
Op.67 Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan
Saygun, epik dram olarak tanımladığı “Atatürk’e ve
Anadolu’ya Destan”ı yetmişdört yaşında yazmıştır. Onbeş deyişten oluşan eser,
milli mücadelenin dramatik bir şekilde anlatıldığı iki buçuk saat süren hacimli
yapısı ile bir abide niteliği taşımaktadır. Eserde koro ve sololar oratoryoya
benzer bir şekilde kullanılmıştır. Saygun,
kişisel üslubunun en yüksek noktalarına ulaştığı bir evrede yazdığı bu
eserinde, tüm yaşamında kullandığı malzemelerin bir potada eriyerek birbirine
karıştığı soyut bir dil kullanmıştır. Eserde bu çerçevede, ezgisel olarak bazen
yoğun bir kromatisizm içinde bazen de yalın bir şekilde pentatonik, modal,
çizgiler yer almakta, akor yapıları olarak da, politonal/polimodal, salkım
akorlar ve karmaşık yapılı akorlara rastlanmaktadır.
Çocukluk ve
ilk gençlik yıllarında, Birinci Dünya Savaşı ve Anadolu’nun işgalini, Mustafa
Kemal’in Kurtuluş Savaşını başlatması ve ülkenin tam bağımsızlığına kavuşmasını
yaşayan Saygun, İzmir’in işgaline ve Türk ordusunun İzmir’i geri alışına şahit
olmuş, ülkenin kaderini değiştiren Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşının tüm
acılarını ve Anadolu halkının muazzam bir direniş göstererek kazandığı zaferi müzikleri
ile anlatmayı sanat hayatının ilk yıllarından beri düşünmüştür. Saygun’un bu
isteği, Eski Üslupta Kantat ve Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan eserlerinde somut
olarak görülmektedir. Bu iki eser arasındaki 41 yıllık uzun süre, Saygun’un tüm
yaşamı boyunca bu ideallerini içinde taşıdığını göstermektedir.
Saygun
bu konuyu şöyle anlatır: “Bestecilik yolunda çalıştığım zaman bu acılı
günlerden Kurtuluş gününe ulaşmayı musiki ile dile getirmeyi çok isterdim. Bunu
babam da çok isterdi. Ama bu sırf orkestra için yazılmış senfoni veya senfonik
poem gibi bir yazıyla olamazdı. Bana söz, Türk’ün bu acı serüvenini ve sonunda
aydınlığa varışını anlatacak, onun heyecanını verecek, yaşatacak söz lazımdı…Nihayet,
şairlik iddiam asla olmaksızın, yazacağım müziğin sözlerini kendim yazmaya
karar verdim. Anadolu’nun acısını, özlemlerini, umudunu, Mustafa Kemal’in Anadolu
insanlarıyla gerçekleştirmeye yöneldiği mucizeyi anlatmanın heyecanını ta
1922’deki gibi yaşamaya çalıştım.” (6)
Saygun’un bu
eserleri yazma amaçları arasında, destansı bir zaferle sonlanmış olan Kurtuluş
Savaşı’nın ne kadar büyük sıkıntılarla kazanıldığını genç kuşaklara müzik ile
aktarma arzusu da vardır. Saygun 1981 yılında çağdaş gençliğin artık Atatürk’ü
tanımadığını, O’nu gerçek anlamıyla değerlendiremediğini, bunun sonucunda da,
doğan ülkü boşluğunu başka inanç ve ülkülerin doğurduğunu belirtmiştir. “Atatürk’e ve
Anadolu’ya Destan” eseri ile ulaşmak istediği sonucu Saygun şöyle anlatmıştır:
“Bütün dileğim bu Destan’ın çalınması, plaklara alınıp yurt içine yayılması
idi. Türk gencine Osmanlı’nın yirminci yüzyıla gelip düğümlenmiş acılarını ve
boynumuza uzatılan ipi nasıl paramparça ettiğimizi duyurmak ve gençliğin bu
duygunun şuuru ile yeniden doğuşun ve
yükselişin ufuklarına doğru kanat çırpmasına, atılımlar yapmasına katkıda
bulunmak böyle mümkün olabilirdi. Maddi hiçbir isteğim yoktu. Bu yazım Türk
vatanına benim, gücüm yettiğince, bir
armağanım idi.” (7)
Saygun’un,
seslendirilmesini böyle bir coşkuyla dilediği eseri, birçok bürokratik engelle
karşılaştıktan sonra nihayet olağanüstü programa alınarak 27 Aralık 1982
tarihinde Gürer Aykal yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
tarafından seslendirilmiştir. O tarihten günümüze kadar ne yazık ki tekrar
seslendirilmeyen eser, Türk gençlerine iletilmek üzere kaydının yapılmasını
beklemektedir.
(6) Emre Aracı,
age s. 202
(7) Emre Aracı, age
s. 203
Sonuç
Ahmed Adnan
Saygun’un tüm “koro ve orkestra” yapıtları Anadolu kültürünü ve tarihini
yansıtmakta; dinleyiciye çok üst düzey bir sanat sunmanın yanı sıra çok önemli
mesajlar da içermektedir. Bu eserlerin seslendirilmeleri ve daha iyi
anlaşılmaları, Türkiye’nin kültür sanat sorunlarını çok derinden kavramış olan
Saygun’un daha iyi anlaşılması ve daha geniş kitlelerce tanınması demektir. Bu
konuda yapılacak her bilinçli çaba, Saygun’un Türk müzik hayatının her bakımdan
gelişimi için başlattığı çalışmaların devam etmesini, geleceğe taşınmasını
sağlayacaktır.
ESKİ ÜSLUPTA KANTAT
Şiir:Behçet Kemal Çağlar, “Karanlıktan Aydınlığa”
- Koro ve Orkestra
Karanlık
siniyor boz topraklara
Güneş
yok, ateş yok, eş yok.
Tufan!
Kasırga! Cehennem!
Artık
bayrak bile kanayan bir yara.
- Reçitatif: Tenor solo
Ne
gökten bir haber, ne yerde bir iz
Artık
her şey bitti, herkes ümitsiz.
Güneş
çoktan söndü, yıldız da, ay da…
- Arya: Soprano solo
Kapasam
da gözümü, görecek düş kalmadı,
Ağlamak
istiyorum, gözümde yaş kalmadı.
Gönlümü
doyurmaya ağusuz aş kalmadı
Bağrıma
basmak için yolumda taş kalmadı.
- Koral
Tanrım,
ey Tanrım!
Yerin
üstü altından beter.
Tanrım
ey Tanrım!
Açılsın
kapuların yeter,
Yalvarıyoruz
sana!
Sonsuz
göklerinden bir ışık gönder.
- Arya: Bas solo
Ey
dipsiz kuyuda gün sayıklayan
Vakittir
Uyan!
Yumma
gözlerini, vakittir, uyan
Dalgalan
ey deniz
Yırtıl
ey perde
Ey
maden, örsten kalk
Parla
ellerde
Yetişir
boşlukta aranman
Ey
el
Kör
aç gözlerini
Dilsiz
dile gel
Ey
dipsiz kuyuda gün sayıklayan
Vakittir
Uyan
Yumma
gözlerini, vakittir, uyan!
- Reçitatif: Tenor solo
İniyor
damla damla ruhlara nur
Biten
herşey başlıyor şimdi
Demirci,
demiri döğmeye geldi.
- Koro
Zafer!
Gel
ey susuz çeşmelerin sel olan suyu
Gel,
Gel
ki zemzem olsun eski kör kuyu.
Başımızda
güneş, kalbimizde eş,
Her
fikir bir ışık, her his bir ateş.
Zafer!
Gel
ey susuz çeşmelerin sel olan suyu
Gel,
Gel
ki zemzem olsun eski kör kuyu.
Gözler
açıldı, çözüldü diller,
Gel
Dudaklar
kuru, çorak gönüller.
Zafer!
Gel
ey susuz çeşmelerin sel olan suyu
Gel,
Gel
ki zemzem olsun eski kör kuyu.
- Koral
Gün
doğuyor, ışık bir deniz gibi.
Gümüş
taslar uzansın nur pınarına
Gün
doğuyor üstümüzden, gönlümüzden,
Selam
güneşe, aşka!
Aydın
ufuklara, hayata selam!
Op. 67 ATATÜRK’E ve ANADOLU’YA DESTAN *
Sözler:Ahmed Adnan Saygun
1. Deyiş-Koro
Akdeniz’de kara kara dalgalar,
Köpük köpük yükselir.
Bu köpükler gayrı ak değil,
Bu sular gayrı dost değil.
Akdeniz, neden karardın böyle?
İki kardeş değil miydik, sen
ve ben?...
El ele seyretmedik mi
Doğuşunu ilk günün,
Ötesinden o uzak çağların?...
Yaylalarımdan aşağı sarp sarp
inen,
Ovalarımdan engin düzlüklere
yönelen topraklarımı
Bin yıllar boyu sen okşamadın
mı?...
Doruklarımdan inen billur
sular
Koşmadılar mı sana,
Dindirmeye hasretlerini?...
Akdeniz, Akdeniz,
Göklerinde kara kuşlar
uçarlar,
Sularında kara tekneler,
Gelirler, gelirler,
Gözlerinde kanlı pırıltılar,
Dudaklarında ölüm şarkıları,
Acı çektirmenin şehveti,
Titreyen vücutlarında…
Ve sen,
El ele onlarla,
Koşar mısın, şahlanıp da
dağlar gibi,
Beni boğmaya?
Akdeniz’de kara kara dalgalar
Köpük köpük yükselir,
Bu köpükler gayrı ak değil,
Bu sular gayrı dost değil…
2. Deyiş-Alto solo ve Koro
Doğudan, batıdan,
Kuzeyden, güneyden
Yönelmişler akın akın
Kan emenler,
Dişlerini geçirmeye bağrıma…
Akbabalar, çakallar,
Sürü sürü sırtlanlar,
Bürünüp de kılığına
Kutsal varlık “İnsan”ın
Koşar olmuş sofrasına
Bir kanlı şölenin,
Yer etmiş damaklarında
Tadı, insan kanının…
Ve dişler geçmiş bedenlerine
Çocukların, kadınların,
kızların…
Bu yavrular benim,
Kadınıyla, kızıyla,
Yaşlısıyla, genciyle…
Doğudan, batıdan,
Kuzeyden, güneyden
Bağrıma yönelenler,
Kan emenler,
Tadı bir başka mı
Acı çektirmenin?
3.Deyiş-Soprano Solo ve Koro
Anam sana ağıt yaksam mı ola?…
Gözümde yaş kurumuş akmaz…
Yavrumu yitirdim bir süngünün
ucunda,
Kocamı alıp gittiler,
Kardeşim, atam, ninem,
Uyudular anam, uyudular,
Bir daha uyanmamasıya,
Al kanların içinde…
Ya ben…
Ezildim anam, ezildim..
Koruyamadım yattığım yatağımı,
Ya bana kimler ağıt yaksın…
Anam, sana ağıt yaksam mı
ola?...
Göklerden inen rahmet
Can verirdi buğdayına, otuna,
Toprağına bereket…
Amma şimdi…
Seni kanla sularlar…
Anam, sana ağıt yaksam mı
ola?..
Gözümde yaş kurumuş akmaz…
Anam, sana… ağıt yaksam…
Anam…
4.Deyiş-Alto Solo, Bas Solo
Bir incecik yolum gayrı bir
yere gitmez…
Çevrilmiş dört yanım…
Duyar oldum gönlümde,
Ölümün buruk tadını…
“Hakaretle ziyade doydum”…
Giden gitti, ölen öldü!...
Amma, kalanları oğullarımın,
Dağlarda, bayırlarda
dolanırlar, koşuşurlar…
Dayamışlar kulaklarını,
Toprak analarının acı dolu
göğsüne…
Yürekleri O’nunkiyle bir
vurur…
Yok mu derler, sonu
Bu incecik yolun?…
Ve kuyusunda karanlıkların,
Işığa hasret..
Savaşırlar söküp atmaya
Boyunlarına sarılmış kara
yılanı…
Yılan değil ahtapot!
Bir kolu Asya’nın ötelerinde,
Afrika’da bir kolu!
Bir kolu da işte burada,
boynunda…
Amma oğul,
Bir incecik yoldan kesme
umudu,
Dayan oğul, dayan!
Rabbin günü gelinceye dek…
İnsan kılığında sırtlanlar
Korkmazlar mı o günden?
Bilsinler ki “Rabbin günü,
Hakkın günüdür”.
“Ve her halde alemde bir Hak vardır,
Ve Hak, Kuvvet’in üstündedir”!
5. Deyiş-Koro
Bir ses...
Uğul uğul uğuldayan
kulaklarda,
Derinden derine…
Bir ses,
Ufuklardan ufuklara
Çarpa çarpa,
Bir yürekten ötekine
Akıp, dolup da taşan
Ve dile getiren,
Gönüllerin hasretini.
Hey deniz, Karadeniz!
Dost bellediğim,
Can kardeşim dediğim,
Kükredin, coştun, kabardın,
Ne istedin bilmem ki…
Amma işte, yenemedin
Bir küçücük tekneyi!
Ve suların durgununda, bir
sabah,
Doğar oldu bağrından,
Ilık bir nur, o küçücük
teknede,
Ilgıt ılgıt yayılmaya
Toprağıma, taşıma.
Dağ başını duman alır,
Gümüş dereler akar,
Ve dağlarda bayırlarda
Dolananlar, koşuşanlar
Karanlığın kuyusunda
Burcu burcu ışık tüten bir
günün
Hasretiyle kavrulanlar,
yananlar,
Ufuklarda beliren,
Dağa taşa ılgıt ılgıt yayılan
Nuru sezer olurlar,
Ve dinlerler dinlerler…
Gök mavisi gözlerle,
Gün ışığı saçlarla,
Yellerden kanatlarla,
Bir yürekten ötekine
Akıp, dolup da taşan,
Gönülleri engininden kavrayan
Tek sesi:
“Ve her halde alemde
Bir Hak vardır,
Ve Hak, Kuvvet’in üstündedir!”
6.Deyiş-Tenor Solo, Koro
Nenemden selam var, Nene
Hatundan,
İlk yazın muştusu mudur acep
Gönüllere, gönüllere…
Umut çiçeğini almış da ele,
Dalgın dalgın bakar durur
O yollara, o yollara…
Nenemden selam var, Nene
Hatundan,
Haber salar yaranına, dostuna,
Yaylasında gayrı karlar
erimiş,
Billur sular akar olmuş
Irmaklara, ırmaklara…
Nenemden selam var, Nene
Hatundan,
Kartal yuvasına kartal gerek!
der,
Ve bir kartal ağır ağır
doğrulur
Doruktaki yuvasından,
Bir ok gibi fırlamaya,
Ana bağrına çöreklenen
Yılanlara, yılanlara…
7. Deyiş-SATB Solistler ve Koro
Yaylalardan yaylalara konan
göçer,
Serpe serpe tohumunu umudun,
Toprağıma, taşıma,
Ve gönlüne,
Tükenmişlerin,
Umut yitirmişlerin.
Yola çıkmış sunmaya
Göğsündeki kızgın kordan
Avuç avuç,
Acıların soğuğunda
Katılaşmış yüreklere.
Yaylalardan yaylalara
Serpe serpe tohumunu ışığın,
Yol alır, yollar alır;
Yol boyunca,
Kimi sinmiş, sabanına eğilmiş,
Kimi küsmüş kaderine
Boynunu bükmüş…
Yol alır, yollar alır.
Ve belirir ufukta bir gün,
Göklere el açmış “çifte
minareler”
Ve gölgesinde bu minarelerin,
Efendi arayanlar, köle olmaya,
“Düşman kavi, tali zebun”
diyenler,
Yiğitlik diyarında
Korkunun ağusunu
Şerbet gibi içenler…
Toprak anam, ağlama!
Kölelik boyunduruğuna
Uzanmaz başları,
Karayele, kasırgaya, boraya
Kalkan gibi gerip de
göğüslerini,
Ta ezelden bugüne dek
Bir doruktan ötekine
Kanat açmış kartalların!
Uyanışa çağrı bu!
Sarsın uyuyanları,
Kaderine küsenleri,
Efendi arayanları!
Ve dayanın yiğitlerim,
Lacivert dalgaların
Kıyıma ulaştırdığı
O küçücük teknede doğan nur
Size erişinceye dek.
8. Deyiş-Soprano, Alto, Bas Solo ve Koro
Hava kurşun gibi ağır mı ağır,
Alev alev dört yanım…
Çevrilmişim…
Yılan sarılışıyla
Sarılmışım…
Başı dumanlı dağlarım benim,
Kimi suskun, büker olmuş
boynunu,
Ama kimi kızgın, baş eğmez:
Yol verip de aşıram mı
üstümden
Yaban kokan kan esriklerini
Senin koynuna?...
Karayele, kasırgaya boraya
Gerip de göğüslerini
Savaşanlar, yılmadan,
Şimdi burada, benimle…
Şehitliğin şerbetini tadarken:
“Dayan yiğidim, dayan,
Toprak Anam sana emanet,
Vasiyet olsun!” diyerekten
Yaslananlar bağrıma,
Şimdi burada, benimle…
Kırpmadan gözlerini,
Yayından boşanan bir ok gibi
fırlayanlar
Kalbine alevlerin,
Kutsal vasiyyet’i bayrak gibi
taşıyanlar
Şimdi burada, benimle…
Oğullarım gazileşir,
kahramanlaşır,
Şehirlerim gazileşir,
kahramanlaşır,
Savaşırlar sed olmaya
Bir sel gibi akıp gelen
İşkenceye zulüme…
Ve işte… Gündüzünde
O en uzun ve en soğuk
Gecelerden birinin,
Masmavi göklerinde şu yörenin,
Bir ışık parlar;
Beklenen,
Hasreti gönüllere vuran bir ışık.
Gayrı sen benim taşıma bakma,
Gözlerimin yaşına bakma;
Gelin oğullarım, kadınlarım,
kızlarım,
Işığa koşun!
Güç katın gücünüze!
Bir yere vursun hepinizin
yumruğu,
Ve o yer, beyni olsun
Yalan kusan, barut kokan,
Afrika’yı, Asya’yı,
Ve koskoca dünyayı
Çiğnemeye savaşan
Acımasız ejderin!
Unutmayın ki ben
“Bütün mazlumlar dünyasının
Zulüm dünyasına doğru
İleri sürdüğü”
toprak,
Toprak ananızım.
9.Deyiş-Bas Solo
Marmara’nın üst yanında
saraylar,
Yıllar yılı el sunduğum,
Öl deyince, nedenini sormadan,
Düşünmeden beşikteki kuzuyu
Ölüp, yitip gittiğim,
Ya şimdi sen beni vurabilin
mi?...
Gökyüzünde uçuşanlar kuş
değil,
Ateş yağar göklerden, gayrı
rahmet değil…
Ve sen,
Elin açmış dilenciler misali,
Bıçağına melil melil bakıp da
Kanlısından medet uman saf
koyunlar misali,
Bin yılların ötesinde,
Günahını bağışlatma kaygusu
Kemirip de derininden içini,
Çocuğunu tanrılara adayanlar
misali,
Kurban diye beni sürebildin
mi?...
Yağu sağda, yağu solda,
Sen yağuyla el ele…
Ve ben…
Yapayalnız, kendimle…
Ama bil ki,
Ve bilsin ki yağular,
Yetti gayrı zulmünüz,
Şimdi tek şey intikam!
Ve intikamımız bizim,
“Zalimlerin zulümüne
karşıdır!”
Hem sana, hem de bütün dünyaya
İşte sözüm:
“Ya istiklal, ya ölüm!”
10.Deyiş-Alto, Tenor Solo ve Koro
Şu dağların ardındaki yaylalar
Ak karlara bürünmüş;
Dağı, taşı, toprağı,
Ağusuyla derdlerin
Yuğur yuğur yuğrulmuş…
İçte düşman, dışta düşman
And mı içmiş kefen etmeğe
Ak karları üstüme?...
Aman yiğitim, aman,
Dayan yiğitim, dayan!...
Yaylalardan kopar gelir
Yağuyla dost, bana yağu
Sert ayaz.
Koş yiğitim, koş da yetiş
Bir o yana, bir bu yana,
Yorgun da olsan,
Çulsuz da olsan,
Çapıt da sarsan ayağına,
Basıp da yürüyem diye…
Aman yiğitim, aman,
Dayan yiğitim, dayan!...
Ak karlarım kızıla boyanır
oldu…
Ama o bir kefen değil gayrı,
Bayraklaşıverdi birden…
Ve bir nefeslik de olsa,
Dağıldı kara bulutlar…
Kış gider, ilkyaz gelir…
İlkyazın ılık yeli okşayanda
ovayı
Yeşiller ne tatlı güler…
Havaya dolan,
Yellerin kanatlarında
İçten içe,
Bir gönülden ötekine
Akıp giden yeşiller…
Yeşilimin bir ucu Nilüfer’de…
Ama düşte gördüm bu gece:
Oralardan kopup gelen bir kaya
Yıkılır da üstüme,
Boğuşurdum onunla…
Ve işte,
İlkyazın ılık yeli burcu burcu
eserken
Yeşil yine boyandı
Yalazına al kanın…
Yine binler uyudular
uyanmamasıya,
Yine binler taşıdılar bayrak
gibi,
Gönüllerde yer etmiş
“Kutsal vasiyyet”i…
Ve sonunda,
Bir tepeden seyredildi
İşkencenin ve zulmün,
Şaşkın ve kızgın duruşu;
Savaşın ıssızlaşan alanı,
Duman duman yükselen alevleri
Boz bir höyüğün…
Ve bildik ki,
Yenilen sade düşman değil,
Ters tali de yenilmiş
Şu kan dolu alanda.
11.Deyiş-Alto Solo ve Koro
Gider oldum şu yerlerden,
Ovalardan, dağlardan,
Alev taşar yürekten…
Taş basam da bağrıma,
Ulaşam mı
O, ırakta kıvrım kıvrım
süzülen suya?...
Duymaz mısın sesini:
“Evlatlarım, gelin bana,
Bir zamanlar bir tanrıya beşik
olmadım mı ben?
O tanrı ki, genç ve güzel,
Sevgi taşan kaynağıyle
gönlünün,
Ve tertemiz yürekli…
Amma bir gün
Can evinden vurdu onu
Kan kokusu almış devlerin
şehvetiyle kıvranan
Yaban domuzu,
O bin kılıklı Ahriman
Şimdi burada,
Peşinde değil mi senin?
Amma şimdi, korku bilmez bir
kartal var burada,
Bir ok gibi süzülüp de
Dalsın diye o yabanın kalbine:
Ben irkildim ırmağ oldum.
Komam gayrı bundan öte yağıyı.
Geceler daha koyu,
Karanlık daha acı,
Bana ulaşıncaya dek…
Amma kader,
Işığın beliren ilk okunu
Verse gerek burada,
Karanlıkta savaşan ve ışığı
arayan
Yiğit torunlarıma.
Gür sularım nur olsun size,
Ve yağıya cehennem!”
Gider oldum şu yerlerden,
Gözüm yaş, bağrım baş…
Ağlamayın, ağlama,
Gene gelsem gerek,
dönmemesiye,
Sana kavuşsam gerek,
ayrılmamasıya…
12.Deyiş-Bas Solo
Anam sana mektup yazayım,
Bu son mudur, bilinmez…
Yaz ayının günleri uzun mu
uzun,
Güneş yakar, kavurur,
Ve geceler dondurur,
Şu bozkırda…
Irmağımdan sular akar,
çağlamaz,
Sanki inler derinden,
Ve susar zaman zaman…
Kuşlar, ürkek, uçuşurlar
havada…
Korkman kuşlar, ürkmen kuşlar,
Gelin bakın düğün var.
Bu düğünde şehitlik şerbetini
Kader sunasıymış, nola?
Var olmak, ya yok olmak günü
bu…
Bağrına hançer dayamışlar,
Ya kor musun? Durur musun?
Savaş var! Savaş var!
Mazlumun cellatla savaşıdır
bu!
Anam, işte sana mektubum,
Belki bu son, bilinmez…
Şehit olsam, koynuna dönsem…
Gazi olsam, celladımın
peşinden
Dere, tepe, dağ, kaya,
Koşsam, koşsam,
Ona ersem ve, ezsem…
Mektubum eline değende, Anam,
Kutla beni,
Şehit de olsam, gazi de olsam.
13.Deyiş-Alto Solo ve Koro
Ve işte… Kanlı düğün başladı.
Pırıl pırıl mavi gökte bulut
yok,
Rahmet değil bu yağan,
Ateş yağar göklerden…
Bir gün, bir gece bitti,
İki gün, iki gece bitti,
Üç gün, beş gün,
Sekiz gün, on gün, on gece…
İçim yanar, dışım yanar,
Yılan sıkar belimi,
Dört yanına dünyanın
Kol atmış, kemend atmış,
Yedi başlı ejderin
Buradaki kolu yılan!
Belime dolansan da,
Kırmaya kemiklerimi,
Boynuma dolansan da
Kesmeye nefesimi,
Dayandım, dayandım,
dayanacağım,
Yıkamazsın beni sen,
yıkamayacaksın!
Her karışı şu toprağın
Kanımla sulansa nola?
Terk edemem bu toprakları,
Terk edemem, edemeyiz!
And içmedik mi biz zulmü
boğmaya
Anamızın “harim-i ismetinde”?
Gece demez, gündüz demez,
Vurur, ha vurur, vurur, ha
vurur,
Savaşır beni yıkmaya,
Dayan hey belim, dayan!...
Dayan dizlerim, dayan!...
Amma… Gayrı…
Duraksar mı ola
Kesilmiş gibi nefesi…
Öyle ise… Haydi!
Sıra sende yiğitim!
Yılanı geçirdin ele,
Sık gayrı boynunu! Sık gayrı
boynunu!
Boğmaya onu!
On altı gün, on yedi gün,
On sekizi, on dokuzu,
Sonu gelmez mi bu savaşın?...
Barut kokan ve kan kokan
Bu günlerin, gecelerin?...
Hey oğul!
Lacivert dalgaların kıyıma
ulaştırdığı
O küçücük teknede doğan nur
Sana erişmedi mi?
Doruktaki yuvasından
Ağır ağır doğrulup da
Ana bağrına çöreklenen
yılanlara
Bir ok gibi fırlayan kartalım
Seninle bir değil mi?
Gök mavisi gözlerle,
Gün ışığı saçlarla,
Yellerden kanatlarla
Bir yürekten ötekine
Akıp, dolup da taşan
Ve kırpmadan gözlerini,
Baka baka zalimlerin
gözlerinin içine
“Ve her alemde
Bir hak vardır
Ve hak kuvvetin üstündedir!”
Diye haykıran
O tek sesin yankısı
Gönlüne sinmedi mi?
Sür yiğitim sür!
Vur yiğitim vur!
Daha! Daha! Daha!
Ve işte…
Sonunda yirmi ikinci günün
Yılan gevşer de çözülüverir
Ve kurtarıp kafasını elimden
Kaçar kıvrana kıvrıla!
Kaçarlar darma dağın!
Kimi suya atılır, bir daha
çıkmamasıya,
Kimi yollarda koşar, geri
dönmemesiye.
14.Deyiş-Solistler ve Koro
Gayrı ırmağın sakin,
Sularında yankısı, gülen bir
parıltının,
Akar gider, yavaştan…
Toprak anam yorgun,
Uykuya varır…
Güz gelir, rahmet yağar
göklerden,
Kış gelir, karlar izler
karları,
Ovalarda, yaylada
Amma orada, ötede,
Karanlığın koynunda,
Işığa hasret kalmış
Ve derinden inleyen
Anam, bacım, kardeşim…
Bir duysaydın, içten içe
kanayan
Canların gönlündeki kordan
Taşan sıcağı…
İlkyaz yeşilleriyle gelir,
Burcu burcu estirir
Yaban çiçeklerinde
Umudun yellerini…
Ve yaz gelir, korkunç bir
sessizlik içinde…
Güneş yakar, kavurur,
Amma görmez, göremez,
Şu yörede içten içe tutuşmuş
Ateşin yalazını:
Sen onu yıldızlara sor!
Karanlık kaplayanda dağı,
ovayı
Bozkır uyanıverir,
Delikanlısıyla, ak
sakallısıyla,
Ve kağnısını yeden kadınıyla,
kızıyla.
Koşarlar, koşarlar
Güneşin battığı yöne:
Akın var, akın!
“Bütün mazlumlar dünyasının
Zulm dünyasına doğru
İleri sürdüğü
Şu toprağın üstünde!”
15.Deyiş-Solistler ve Koro
Gece çökmüş bir kara çadır
gibi…
Geçmiş çağların gümüşten
çivileri
Sanki mıhlamış gökyüzünü
Sonsuz derinliklere…
Dağlar hayal hayal uzanmış,
Çukurlar dipsiz bir kuyu…
Her şey susmuş
Sade ağustos böcekleri
Bir türküye vermişler
gönüllerini…
Gece bir kara çadır gibi
çökmüş de
Dökülmüş dağa taşa,
Ve bir Afyon uykusunu
Sindirivermiş
Kan esriklerinin beyinlerine.
Ve bu yanda,
Sabahın ilk kıpırdanışını
Bir tanrıyı bekler gibi
bekleyenler
Göğüslerindeki kuş çırpına
çırpına…
Gece bir kara çadır…
Gece bir kara…
Sus… Sessiz… Sabahı bekle…
Ve sabah bütün kızıllığıyla
gelir,
Gelir ve getirir ufuklarından
kan kızılını
Şu yere:
Zulmü yok etmek savaşı bu!
Bu bir kutsal intikam!
Ve bu kutsal “intikamımız
bizim,
Zalimlerin zulmüne karşıdır!”
Gayrı kaderin ağulu sesi
Uğuldar beyinlerinde,
Acı çektirmenin tadına
doyamayanların.
Yer inler, gök inler,
Vur yiğitim vur!
Vur yiğitim vur!
Durmadan, dinlenmeden,
Aldırmadan, dört yanında
Al kanını kendisine kefen eden
Ve öylece Tanrı’nın uçmağına
yönelen
Yaranına dostuna.
Vur yiğitim, vur!
Ve dikenli telleri örümcek ağı
gibi
Çiğneyip de geçenler
Onbinlerin canlarından
yapılmış
Bir dev burgu olur da
Dalıverir celladının boynuna.
İkinci gün, üçüncü gün,
dördüncü gün,
Bu dev burgu girer de girer
Yağının yüreğine.
Ve nihayet, beşinci gün
gelende
Çember kapanıverir!
Ve bu gün
Zalimleri bekleyen
Kaçınılmaz ve korkunç kaderin
günü olur:
Dağlar gibi bir balyozun
altında
Tuz buz olmuş bir dünya:
Karanlığın dünyası!
Ve gün ererken sonuna,
Bakar bakar da şu yere:
Hani sabah, hani akşam?
Hani o, göklere ulaşam diyen
başlar?
Ezilmiş bir yılan gibi sürünür
müsünüz?
Bu bir savaş değil gayrı,
Bir kaçış ve kovalayış.
Çemberin dışındaki artıklar,
Korkunun pençesinde
kıvranaraktan,
Amma sanki dindirmek için
Yüreklerindeki keskin acıyı,
Yakaraktan, yıkaraktan varı
yoğu,
Ve kirletip de boğaraktan
Gelini, kızı…
Koşarlar güneşin battığı yöne,
Kendilerini karşı kıyıya
atacak
Bir sandalın hayali
beyinlerinde,
Denize ulaşmaya.
Amma benim atlılarım,
piyadelerim,
Yıldırım çarpar gibi çarpıp da
yağıyı,
Kuşlar gibi uçaraktan
Bir solukta eriverirler
Yeşil sularına, denizin.
Gayrı Kale’m, tepede
dalgalandırır
Bir daha inmemesiye,
Al kadife bayrağımı!
Anam! Canım toprağım benim!
Kurtuldun!
Senin için nefes alıp
verdiğim,
Senden gelip sana döndüğüm
Kutsal Anam! Kurtuldun!
Bak işte
O katı yüreklilerin
Senin evlatlarına sunduğu
Boğucu boyunduruk
Parça parça yerlerde!
Selam olsun sana, Anam!
Selam olsun,
Yok etmek için zulmü ve
köleliği,
Al kanlara bürünen
Şehit ruhlarına!
Selam olsun gazilere!
Ve “Şehamet meydanında ölenlerin
Analarına, babalarına”
Selam! Selam!
*Koyu
harflerle yazılı bölümler, Atatürk’ün sözlerinden metne aynen
aktarılmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar
-Antep, E., “Türk Bestecileri
Eser Kataloğu”, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Yayınları, Rekmay Reklam ve Tanıtım
Ltd. Şti., Ankara, 2006
-Aracı, E., “Ahmed Adnan Saygun
Doğu-Batı Arası Müzik Köprüsü”, YKY, İstanbul, 2001
-Atalay, A., “Saygun’un
Eserleri”, Ahmed Adnan Saygun Semineri Bildirileri (yayına hazırlayan T.
Göğüş), İzmir Filarmoni Derneği Yayınları, İzmir, 1987 (37-40)
-Atay, Falih R., “Çankaya”, Dünya
Yayınları, No:5
-Aydın, Yiğit., “Ahmed Adnan
Saygun’un Birinci, Üçüncü ve Beşinci Senfonilerinde Birinci Bölümlerin
Bestecilik ve Orkestra Şefliği Teknikleri Açısından İncelenmesi”, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, H. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2000
-Pahlen, K., “The World of
Oratario” Amadeus Pres Portland, Oregon, 1990
-Refiğ, G., “Ahmet Adnan Saygun ve
Geçmişten Geleceğe Türk Musikisi”, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991
-Sachs, C., “Kısa Dünya Musikisi Tarihi” Çeviren:İlhan
Usmanbaş, Milli Eğitim Basımevi
İstanbul, 1965
-Say A., Müzik Ansiklopedisi
–Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 2005
-Saygun, A. A., “Türk Halk
Musikisinde Pentatonism”, Nümune Matbaası, 1936
-Saygun, A. A., Yönetken H. B.,
“Lise Müzik Kitabı I, II, III” MEB Basımevi, İstanbul, 1958
-Saygun, A. A., “Op.5 Manastır Türküsü*
-Saygun, A. A., op.19 Eski Üslupta Kantat*
-Saygun, A. A., op.26 Yunus
Emre Oratoryosu* Southern Music Publishing Co. Inc., 1969
-Saygun, A. A., op.67 Atatürk’e
ve Anadolu’ya Destan*
*-Bilkent Üniversitesi Sahne
Sanatları Fakültesi Adnan Saygun Araştırma Merkezi
-Yudkin,
Jeremy. Understanding Music, Prentice-Hall, Inc. New Jersey, 1996
- “Biyografya 5: Ahmed Adnan
Saygun”, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2004
-Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası, 29 Aralık 1982 tarihli konser program kitapçığı
Yorumlar
Yorum Gönder