Dans eden besteci: Lulli

Lully ve Güneş Kral,
Sardelli ve Modo Antiquo,
Ölüm ve ölümsüzlük - Milan Kundera,
İki film:


Bizler 350 yıl önceye gidemeyiz. Ama sanat yapıtları bizi geçmişe taşıyabilir; hele de eser tarihçi besteci ve müzikolog gibi çok kimlikli bir ustanın elinde ise. Örnek olarak; -hem de bu yazıyı okurken size eşlik etmesi için- Lulli'nin "Marche pour la Cérémonie des Turcs" (Türklerin Töreni için Marş) eserini paylaşmak istiyorum: 


Modo Antiquo, F. M. Sardelli.

Bu özgün ve saf yorum başarısını neye borçlu? Bence -basitçe- uzmanlığa ve disiplinlerarası uzmanlıkların bir araya gelişine:

İtalyan şef F.M. Sardelli,  "tarihçi besteci" ve müzikolog kimlikleri ön planda olan bir usta.

Kurduğu topluluk "Modo Antiquo" eski müzik toplulukları içinde dünya çapında en üst sıralarda yer alıyor. Usta Barok müzik yorumcularını bir araya getiren, özellikle İtalyan Barok dönemi ve Vivaldi eserleri konusunda özelleşen topluluk, iki kez  Grammy ödülü almış.

Topluluğun web sitesi, kimliklerini çok iyi yansıtıyor. Ancak burada benim en çok dikkatimi çeken, maestro Sardelli'nin ürün verdiği alanların  çeşitliliği: Şef, besteci (tarihçi), müzikolog, flütçü, ressam (tablolar, çizimler, illüstrasyonlar, gravürler) ve yergi yazıları var.

Giovanni Battista Lulli'den bahsetmek gerektiğinde de, yine aynı konu en çok dikkatimi çekiyor:
Çok kimlikli bir usta. 

1632-1687 yılları arasında yaşamış olan Lulli, Floransa doğumlu; İtalyan. Ancak 14 yaşından ölümüne dek Fransa'da yaşamış; bu nedenle İtalyan ismi Giovanni Battista Lulli, Fransız ismi Jean Baptiste Lully.

Fransa'da ömrünün büyük kısmını XIV. Louis'nin hizmetinde çalışarak geçiren besteci, kral için çok sayıda bale müziği bestelemiş. Neden? Çünkü XIV. Louis büyük bir sanat hayranı ve dans etmeyi çok seviyor. Günümüz için ne kadar da olağandışı... Disiplinle dans eden bir devlet yöneticisi? 
Hayal edemiyor olmam herhalde yaşadığım zaman ve coğrafyadan kaynaklanıyor olmalı.

Buna ek olarak, yine günümüz için olağandışı sayılacak bir durum daha var: Lulli de dans ediyor.

Şimdi, dünyadan ve ülkemizden bestecileri düşünüyorum... Sonra dans ettiklerini...
Nedense bu iki görüntü de yan yana gelemiyor.  Aslında müzik ve hareketin en ideal birleşimini sağlayacak kompozisyonu kim hazırlayabilir? Elbette ikisine de hakim olan bir beden ve zihin!

İşte 17. yüzyılda normal sayılabilen bu durum, tarihin katmanları yükseldikçe "mesleki uzmanlaşma" adı altında tükeniyor. Besteci ve dansçı kimlikleri aynı bedende "bir olabilmiş" yaşarken, bu kimlikler zamanla kırılarak ayrılıyor. Aslında bu kırılma tarihsel süreçte yorumcu-besteci-şef kimliklerinin ayrılmasında da gerçekleşiyor. Müziğin algılanmasını, icrasını, niteliğini tamamen etkileyen bir konu bu. Mutlaka üzerinde durmak gerek; çünkü günümüzde bestecilik, şeflik hatta yorumculuk dünyasında yaşanan bazı tıkanmaların kaynağı, bu kırılmalarda yatıyor. 

"Mesleki uzmanlaşma"nın gerekliliği tartışılamaz. Ancak Sardelli gibi disiplinlerarası çalışmaları içselleştirmiş uzmanlar, -tıpkı Lulli'nin kendi döneminde yaptığı gibi- dünyayı bambaşka bir farkındalığa yönlendiriyor.

Lulli'ye dönersek; besteci bu çok yönlü kimliği ile kral için dans müzikleri yazmasının yanı sıra, koreografiler de hazırlıyor. Besteci, KOREOGRAFİ hazırlıyor. Çünkü Lulli, bale müzikleri yazan ve baleye ilgi duyan bir bestecinin çok ilerisinde; Lulli balenin en tutkulu savunucularından biri.
 H. Shachar'ın "Bale'nin Büyükbabası Lully" başlıklı yazısından kısaca alıntılar yapacağım:

"Lulli'nin bale dünyasındaki etkisi bugün hala pek çok biçimde hissedilebilir. En önemli katkılarından biri, balenin soyluların zevki ve gösterişi için bir araç olmanın çok ötesinde; profesyonel performans gerektiren ciddi bir sanat olduğu gerçeğini kabul ettirmesidir:

XIV. Louis, 1661 yılında Kraliyet Dans Akademisi'ni kurduktan sonra, 1669 yılında da Kraliyet Müzik Akademisi'ni kurmuş ve okulu yönetmek üzere Lulli'yi görevlendirmiştir.  Bestecinin üç yıl sonra burada kurduğu dans topluluğu; bugün "Paris Opera Balesi" olarak bilinen Fransa'nın en eski ulusal bale topluluğudur. 

O dönemde sadece erkekler dans etmekte; tıpkı tiyatroda olduğu gibi kadın rollerini dahi erkekler canlandırmaktadır. Bu geleneği bozan; kadın dansçıların sahneye çıkışını sağlayan kişi de Lulli'dir."

Her çağı kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekliliği ve birbiri ile kıyaslamanın doğru olmadığını bilmekle birlikte, hala umarsızca kıyaslıyor ve şaşırıyorum. Ancak Lulli'nin çok yönlülüğü burada da bitmiyor:

XIV. Louis'nin hizmetinde en iyi ustalar var. Örneğin Moliere; Versailles sarayında oyun yazarı olarak çalışıyor. Lulli, Moliere ile de ortak çalışmalar yapıyor; yazarın komedilerine eşlikler besteliyor, ayrıca Moliere ile birlikte "Komedi-Bale" türünü geliştiriyor. "Opera-Bale" de yine onun geliştirdiği bir tür. 

Bale ve tiyatro ile bu denli iç içe bir besteci olması, onun opera alanındaki üretimlerine doğrudan etki ediyor. Lulli, eserleri ile Fransız opera stilinin kurucusu haline geliyor. Müthiş bir bilgi birikimi, ustalık ve deneyimin tek bir kişide toplanması!

İşte böyle kıymetli bir ustanın ölümü, oldukça sıradışı ve çok üzüntü verici:

Besteci tempo verirken sopa ayak başparmağına saplandığı için kangren olup hayatını kaybediyor. (Videoyu izlemediyseniz, maestro Sardelli nasıl yönetiyor bir bakın, nasıl olduğunu anlayacaksınız.) Peki bu ölüm, insanların ilgisini ustanın besteciliğinden çok bu konuya çekiyor mu?

Biz insanlığın magazin sever halleri, odağımızı kesinlikle oynatabiliyor.

Bu konuya benzeyen bir durumu Milan Kundera "Ölümsüzlük" romanında anlatıyor:

Büyük bir astronom olan Tycho Brahe, Prag İmparatorluk Sarayı'ndaki ünlü yemek sırasında çok sıkışıyor, ancak masadan kalkacak olursa tüm asil davetliler onun neden kalktığını anlayacağı için bir türlü cesaret edip kalkamıyor. Sonunda idrar kesesi patlıyor ve hayatını kaybediyor. Böyle bir ölümün ardından Brahe, ölüm şekliyle "Ölümsüz" oluyor.

(Konu ilgimi çektiğinden biraz verileri taradım. Brahe gerçekten çok ilginç bir bilim adamıymış ve ölümüyle ilgili "cıva zehirlenmesiyle cinayet" dahil ilginç iddialar var. Öğrencisi Kepler ise bu ani ölümün ardından Brahe'nin çalışmalarını kullanıp "ölümsüz" oluyor. Cinayet konusunda Kepler'den de şüpheleniliyor, başka şüpheliler de var. Konu günümüzde o kadar büyümüş ki, bilim adamının mezarı açılmış. )

Brahe bilim tarihinde, Lulli de Avrupa müzik tarihinde çok önemli figürler. İki ustanın da çalışmalarının ölümsüzlüğü ve alanlarına verdikleri katkılar tartışılmaz. Yine de ölümleri, yarattıkları ölümsüzlük tablosu içinde inkar edilemez düzeyde dikkat çekici. 

Bu talihsiz iki ölüm ve Kundera'nın yorumu arasında ilgi çekici bir benzerlik buluyorum.
Şöyle diyor Kundera;

"İnsan ölümsüzlüğü arzular ve günün birinde bir kamera bize onun sevimsiz bir sırıtışla çarpılmış ağzını gösteriverir, ondan bize kalacak olan ve bütün bir hayatının meseline dönüşecek tek şeydir bu; gülünesi denen ölümsüzlüğe girecektir."*

Bir Kundera hayranı olarak "Ölümsüzlük" romanından bahsetmeden geçemedim, hararetle tavsiye ederek, O döneme dair etkisi altında kaldığım iki film ile tekrar Lulli'ye dönüyorum:

İlki; "Le Roi Danse"


Lulli'nin eserleri üzerine kurulu, muhteşem bir film.

Filmin yönetmeni Gerard Corbiau; Farinelli filminin de yönetmeni.

Film, XIV. Louis'yi ve dönemini anlatıyor. Yukarıda büyük bir sanat hayranı ve dans etmeyi çok seven bir kral olarak bahsettiğimiz XIV. Louis, sadece Fransa tarihinin değil Avrupa tarihinin de ayrılmaz bir parçası; hakkında kitaplar okuyabileceğimizden, kendi penceremden şu cümlelere öncelik verebilirim:

XIV. Louis, Güneş Kral'dır.
"L'etat c'est moi!" / "Devlet Benim!" sözüyle yüzyıllara damgasını vurmuştur. 
72 yıl, mutlak monarşi ile ülkesinde tek güçtür. Böyle bir erk bir yandan Fransa'yı ve orta Avrupa'yı kasıp kavururken, Güneş Kral sanat ve bilime, dil ve edebiyata en üst düzeyde değer vermiş, Fransız kültürünü çağında en üst düzeyde yükseltmiştir. 

Filmin en etkileyici sahnelerinden biri; Ballet de la nuit / Gece Balesi.
"Güneş Tanrısı Apollo" olarak sahneye çıkan XIV. Louis, bu dansın ardından yüzyıllara damgasını vuracak "Güneş Kral" adı ile anılmaya başlar:



Çok sevdiğim sahnelerden biri de, Idylle Sur La Paix (Air pour Madame la Dauphine)

Bu dönemle ilgili çok beğendiğim bir diğer film: "Tous le matin du monde" 
(Dünyanın bütün sabahları)

Doğrudan Lulli ile ilgili olmasa da, Lulli'nin eserlerinin de yer aldığı ve öğrencisi Marin Marais ekseninde dönen bir film.

Sinema edebiyatı içinde müzisyenlerin göz bebeği filmlerden biri; çünkü müzisyen bakış açısını, bir müzisyenin hayatta "gerçekten" neye ihtiyaç duyduğunu çok net ifade ediyor. Diğer yandan, filmin yönetmeni Alain Corneau'nun müzisyen oluşu da bu ifade gücünü destekleyen öğelerden biri bence. Filmle ilgili derinleşmek isterseniz Murat Gürgen'in yazısını keyifle okuyacaksınız. 

Böyle bir filmin müziklerini elbette bir usta yönetmeli ve yorumlamalıydı. Bu büyük usta  tabii ki Jordi Savall'dır.

Gerçeklikleriyle  beni en çok sarsan iki yapıtı paylaşmak istiyorum:

La Reveuse (rüya gibi):



Dilerseniz doğrudan filmdeki sahnesiyle La reveuse 

Bir de  Marin Marais; "Le badinage" var. Yani "Şaka":



Açıkçası, filmi ilk kez izlediğim lise yıllarımdan beri hala ilk kez duymuşum gibi gözlerim doluyor.  Çok ağır ve tamamen gerçek olduğunu hissettiğiniz duygular var içlerinde.

"Tous le Matin du Monde" filminden seçkiler, dileyenler için burada.  
Jordi Savall yönetimindeki bu albüm, bu dönem müziklerini sevenler için bir hazine bence.

Her zaman çok etkisi altında kaldığım bu konuları belki de fazla mı harmanladım? Bilmiyorum. Biraz karışık da olsa, tüm bu konuları bir arada yazdığım için pek mutluyum. Umarım paylaşımım okuyanlara da keyif vermiştir.

*age. Can yayınları, 2004

Yorumlar